Türkiye’de Jeotermal-Güncel Bakış

Türkiye’de Jeotermal-Güncel Bakış

Abdurrahman Satman

Jeotermal kaynaklar elektrik üretiminde ve endüstriyel ısıl işletmelerde ve mekan ısıtması-soğutması gibi projelerde ısıl enerji olarak kullanılmaktadır. 2017 yılı içinde dünyada jeotermal kaynaklardan tahmini olarak 613 PJ (veya 170 TWst) ısı elde edilmiştir [1]. Bunun yaklaşık yarısı elektrik ve diğer yarısı doğrudan ısı projelerindedir. Çoğu elektrik projelerinde sadece elektrik üretimi gündeme gelirken, bazı projelerden elektrik üretimi ve ayrıca çeşitli ısıl uygulamalar için enerji üretimi entegre olarak birlikte yapılmaktadır.

Jeotermal sektöründe uzun proje ömrü ve yeraltı kaynağının belirlenmesindeki yüksek risk dezavantajlar olarak yaşanırken, saha geliştirme riskinin azaltılmasına, çekici olmayan kaynakların maliyetlerini düşürmeye ve ayrıca potansiyel çevre sorunlarının azaltılmasına yönelik teknolojik gelişmeler yaşanmaktadır.

Dünya’da mevcut toplam jeotermal elektrik kurulu güç kapasitesi Ekim 2018 itibariyle 14.4 GWe’a ulaşmış durumdadır. Türkiye kapasite artışında en yüksek katkı sağlayan ülkelerin arasında yeralmaktadır. Türkiye Kasım 2018 itibariyle kurulu gücünü 1347 MWe’a ulaştırmış durumdadır ve bunun hemen hemen tamamı sektörde özelleştirmenin gündeme geldiği son 13 yıl içinde gerçekleşmiştir. Isıl enerji olarak doğrudan kullanım yapan projelerin kurulu gücü 2016 sonu itibariyle 3272 MWt olup, halen tahminen 3400 MWt civarındadır.

Türkiye jeotermal enerjide, potansiyeli itibariyle, şanslı ve zengin sayılabilecek bir ülkedir Sektörde arama ve sondaj aşamalarından üretim, saha geliştirme ve rezervuar mühendisliğine yönelik geçiş süreci yaşanmaktadır. Uygun yasal altyapı düzeninin oluşturulmasıyla birlikte, gittikçe bilinçlenen ve deneyim kazanan sektör bir öğrenme süreci yaşamaktadır.

Elektrik üretiminde kullanılan jeotermal sahalarımızın tamamında rezervuar suyu çözünmüş karbondioksit (CO2) içermektedir. Suyun CO2 içeriği termodinamik özellikleri değiştirmektedir, üretim ve rezervuar mühendisliği yaklaşımlarında ve rezervuar modelleme çalışmalarında dikkate alınmalıdır. Türkiye’deki jeotermal elektrik santrallarından atmosfere verilen yüksek CO2 emisyonu önemli bir başka sorundur ve bu emisyonun azaltılmasına yönelik olarak emisyonun rezervuara enjeksiyonu gibi teknik yöntemlerin geliştirilmesi ve uygulanması gündemdedir.

Genel değerlendirme yapıldığında gözlemlenen sorunlar: (a) Sahalarda izleme, gözlem ve test eksiklikleri, (b) Deneyimli personel ve uzman eksikliği, (c) Aynı rezervuarı kullanan birden fazla işletmenin yaratttığı sorunlar, (d) Enerji yetersizliği (basınç ve sıcaklık düşümü), ve (e) Denetim eksikliği olarak sıralanabilir.

Jeotermal enerjinin aranması, üretilmesi ve projelerin sürdürülebilir işletiminde sorunlar olması doğaldır, ancak bu yerli, yenilenebilir ve Türkiye’nin şanslı olarak bolca sahip olduğu enerji kaynağının işletilmesinde ve ilgili sorunların çözümünde sahaları işletenlerin, denetleyici kurumların, üniversitelerin ve jeotermal enerji politikasının ve stratejisinin koordineli çalışması gerekmektedir.