Jeotermal Santrallerin Karşılaştırılması

Jeotermal Santrallerin Karşılaştırılması

Ayşe Hilal Kıvanç, Umran Serpen

Jeotermal santrallerin ilki 1904 yılında kurulmuş olup, buhar baskın bir jeotermal sistemden beslenmekte olan bir atmosferik buhar türbininden ibaret bir proses idi. Daha sonra benzeri prosesler kondenser ile takviye edilerek 1930’lu ve 40’lı yıllarda Larderello’da kurulmuştur. Su baskın jeotermal sistemler için ilk santral ise 1958 yılında Wairakei’de kurulan flaş sistemine dayalı santral idi. Bundan sonraki 1960’lı ve 70’li yıllarda, başlangıçta kullanılan tek flaşlı sistemlerin yanında iki flaşlı sistemler de (daha yüksek sıcaklıklı kaynaklar için) kurularak işletilmeye başlanmıştır. Bindokuzyüz seksenli yıllarda önce prototip olarak devreye giren “binary santraller” 1990’lı ve 2000’li yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Özünde termik santral grubunda bulunan ve onlar gibi temel yük santralı olarak işletilen jeotermal santraller, termiklerden kazanlarının yeraltında olmasıyla, ayrılırlar. Termik santrallerden diğer bir farkı da, düşük kaynak sıcaklıkları dolayısıyla, düşük verimlilikleridir. Yeraltındaki bir kaynağa bağlı oldukları için, bu kaynağın yalnız sıcaklığına değil, fizikokimyasal özelliklerine de bağlıdırlar. Bundan ötürü, santral tipi seçimi önem kazanmaktadır.

Ülkemizde çeşitli sıcaklıklarda jeotermal kaynaklar bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı orta entalpili kaynaklardır ve bu kaynaklar için santral seçimi ister istemez “binary” tip olacaktır. Özellikle yüksek entalpili kaynaklara dayalı santrallerin seçiminde, 1960’lı ve 70’li yıllarda devreye alınan flaş sistemlerin verimlerini arttırmak için, “bottoming binary” ve “kombine santral” tipi seçenekleri de ortaya çıkmıştır.

Bu çalışmada flaş proseslerle yeni ortaya çıkan kombine prosesler karşılaştırılmış, avantaj ve dezavantajları anlatılmış ve Türkiye’deki jeotermal kaynaklara uygunlukları tartışılmıştır.